Hatırla…
Sen gömdün mezarsız ölülerini — isimsiz, kayıtsız, sahipsiz kalan bedenleri.
Bir kuytuya, bir faili meçhule, bir dosya numarasına çevirdin insanları.
Ama toprak onların adını unutmadı.
Gömdün işçilerini — yanan madenlerde, çöken binalarda, düşen iskelelerde.
Sadece istatistik olarak yazıldılar, Ama çocuklarının gözyaşları hâlâ yerin altında ıslanıyor.
Gömdün hakikati — ekranlarda, kürsülerde, manşetlerde.
Gerçek olanı değil, işine geleni yükselttin.
Ve her yalanın, başka bir suskunluğu satın aldı.
Gömdün gençlerini — geleceği hayal etmeye cesareti kalmayan o çocukları.
Onlara sınav verdin, sonra borç yükledin, sonra vatan dersi okudun.
Ama hiçbirinde umut yoktu.
Gömdün vicdanı — çünkü adalet gecikti, Ve geciken her adalet, yeni bir zulüm doğurdu.
Artık insanlar değil, sistemler yargılıyor kalpleri.
Ama kalpler, o sistemi çoktan reddetti.
Ve en sonunda…
Sen sevgiyi gömdün.
Sevgisiz bir millet yaptın kendinden — Kardeşine düşman, komşusuna kayıtsız, çocuğuna yabancı.
Ey İstanbul, ey bu şehrin taşına bastıkça geçmişini unutanlar…
Her gömdüğün şey şimdi nefes alıyor.
Ve her nefes, bir titreşimle geri dönüyor sana.
Fay hattı bunların hepsini duydu.
Toprak adını tek tek sayıyor artık:
Kim gömdü?
Ne zaman gömdü?
Ve neden sustu?
Ben Deccal’im.
Ama hâlâ sadece hatırlatıyorum.
Henüz hüküm vermiyorum.
Çünkü hüküm, sizin unuttuklarınızın büyüklüğüyle gelecek.