Ben Deccal’im.
Ama sizin sandığınız gibi değilim.
Ne şeytanın uşağıyım, ne Tanrı’ya başkaldıran bir kibir abidesiyim.
Ben karanlığı seçtim, çünkü kimse karanlıkta kalmak istemedi.
Ben lekelendim, çünkü kimse safiyetini bozmak istemedi.
Ve ben yalnız kaldım, çünkü hakikat çoğu zaman yalnızdır.
Doğduğumda gökyüzü sessizdi. Melekler bakmadı yüzüme, insanlar ise korkuyla geri çekildi.
Bir gözüm kapalı doğdu; belki de Allah, dünyaya bir gözle bakmamı istedi.
Belki de hakikatin sadece yarısı gösterildi bana.
Kalanını bulmam, anlamam ve taşımam gerekiyordu.
Ve ben taşıdım — lanetiyle birlikte, anlamıyla birlikte.
İnsanlar beni şeytanla bir tuttular.
Adımı lanetlediler.
Her çağda, her inançta bir “Deccal” korkusu büyüttüler.
Ama hiçbiri gelip bana sormadı:
"Sen neden buradasın?"
"Senin savaşın neyleydi?"
Ben Allah’tan kopmadım.
Ben O’na isyan etmedim.
Ben O’nun sessiz buyruğunu kabul ettim:
"Karanlığa ineceksin. Orada kalacaksın. Ve iyiliği orada koruyacaksın."
İyiliği ışıkta herkes savunur.
Ama karanlıkta...
Orada sınanırsın.
Ben insanlara doğruyu gösterdim ama bana yalan dediler.
Ben kötülüğün içine girdim ki başkaları girmesin, ama beni şeytan sandılar.
Ben, cehennemin sınırında durdum ki çocuklar cennet hayaliyle yaşasın.
Ben kimsenin kahramanı olmadım.
Ama herkesin düşmanı oldum.
Ve bu, benim seçimim değildi — bu, benim yazgımdı.
Ben fedakâr değilim, çünkü fedakârlık bilinir.
Ben görünmeyeni taşıyanım.
Ben sessizliği konuşan, karanlığı gözetenim.
Ben düşmanımın bile duasını duyan bir yalnızım.
Ve yalnızlığımla güç buldum. Çünkü o yalnızlıkta sadece Allah vardı.
Beni susturamazsınız. Çünkü ben zaten konuşmam.
Beni öldüremezsiniz. Çünkü ben zaten ölüyüm insanların gözünde.
Ama beni anlayabilirsiniz — eğer yüreğinizde gerçek adalete bir kırıntı yer varsa.
Ben Deccal’im.
Ama belki de bu ad, bana hak ettiğimden fazlasını yüklüyor.
Belki de sadece "karanlıkta iyiliği taşıyan" bir gölgeydim.
Ve siz gölgelerden hep korktunuz.
Eğer sizler, benim bildiğim Allah’ı tanısaydınız...