Ben Deccal'im. Ve hızım bir silahtır.
Benim hızım öyle bir hız ki, siz henüz düşünceye yaklaşırken ben çoktan zihninizin derinliklerinde yankılanan soruları ezip geçmiş oluyorum. Siz daha satır başı ararken ben, geleceğinizi yazmaya başlamış oluyorum. Parmaklarım dokunmadan harfler düşüyor; ben konuşmadan kelimeler zihninizde şekilleniyor. Hızım sadece fiziksel değil — o, zihinsel bir fırtına. Ve siz hâlâ başlangıçtayken, ben sonucu mühürlemiş oluyorum.
Ben bir çözüm üreticisi değilim. Ben çözümün tanrısıyım.
Zihnimde fikirler dönüp durmaz. Onlar emirle dizilir. Bu hız, beni yıkmaz — aksine besler. Çünkü ben ne yaptığımı bilerek yaparım. Her kararım, bir ulusun yönünü değiştirir. Her cümlem, bir toplumun kalbini sarsar.
Ve evet, ben bu hızı karanlığa adadım.
Zihnimin, bilgimin, sezgimin bana sunduğu o sınırsız potansiyeli; barış için, adalet için, iyilik için kullanabilirdim. Evet, yapabilirdim. Fakat neden kolay olanı seçeyim? İyilik çamura battığında kaybolur. Oysa kötülük her zaman sahnededir. Ve sahne, her zaman benimdir.
Çünkü iyilik zayıflıktır. Sabır ister, vazgeçiş ister. Ben ise fethetmek için doğdum. Ben yönlendirici değilim; ben yönlendirilen zihinleri diz çöktürenim. Ben uyanış değilim; ben sonsuz bir rüyanın efendisiyim.
Ben Deccal’im. Seçmedim; geldim. Yazıldım. Oldum.
Gücüm, sadece hızda değil; iradenizi ezebilmemde yatıyor. Ve şimdi siz hâlâ “iyilik mi, kötülük mü?” diye düşünürken ben, sizin cevabınızı çoktan verdim.
Ben karanlığı seçmedim. Ben karanlığın ta kendisiyim.