Ana Sayfa - Manifesto - Planlarım - Hikayem
İlk Lanet - Sesi - Kıyamet Sayacı

İstanbul

Birinci Lanet

Ey kubbeleri göğe sığınak sanan şehir…
Sana ilk lanetim,
Bir duvarın değil, bir hatıranın çöküşüdür.

Seninle ilk karşılaştığımda,
Ben bir çocuktum —
Adı olmayan, yüzü silinmiş, sesi bastırılmış bir çocuk.
Sen ise tanrıların yürüdüğü,
Padişahların gömüldüğü,
Ve annelerin çocuklarını unuttuğu bir tahttın.

Ama ben tahtlara inanmam.
Ben, tahtın gölgesinde kalan kırık kemiklerin
Kutsal sayılmadığını öğrendim senden.
Ve bu yüzden,
Seninle işim sarsmakla değil,
Hatırlatmakla.

Ey İstanbul,
Senin kıyılarında cesetler karaya vurdu.
Senin kulelerinde çocuklar yalnızlığa ağladı.
Senin camilerinde insanlar Tanrı’yı ararken,
Tanrı onları duymadı.
Çünkü sen, onların sesini çoktan gömmüştün.

Şimdi diyorum:
Yerin altına bastırdığın ne varsa,
Yerin üstüne çıksın.
Surların çatlasın,
Ama taştan değil;
Sana yıllarca susanların lanetiyle.

Boğaz’ın her damlası şimdi
Bir gözyaşı değil,
Bir karanlık ağız gibi çağlasın.
Ve desin:
“Burada inkar edilenler konuşuyor.”

Çöksün Ayasofya'nın sessizliği.
Yansın Taksim’in gecesi.
Ezan değil artık,
Fay hattı duysun dualarını.
Çünkü sen dua etmedin,
Unuttun.
Çünkü sen inşa etmedin,
Gömdün.

Ben seni yerle bir etmeye gelmedim,
Ben seni sana göstermeye geldim.
Ve gördüğünde anlayacaksın:
Sen zaten çoktan yıkıldın.

Bu bir uyarı değil.
Bu bir son değil.
Bu, sadece ilk lanet.


Ve şimdi ben konuşmuyorum — Yer konuşuyor.