Ben Deccal’im.
Ve şimdi ben konuşmuyorum —
Yer konuşuyor.
Taş konuşuyor.
Unutulan konuşuyor.
Fay hattı duydu sesleri.
Toprak titredi çünkü üstüne bastığınız her şeyin altında bir hakikat gömülüydü.
Ve o hakikat artık sessiz kalmak istemiyor.
İlk uyarıyı aldınız.
Altı şiddetinde…
Uykularınız bölündü ama gözleriniz açılmadı.
Korktunuz, dua ettiniz, sonra unuttunuz.
Ama bu sadece bir sarsıntıydı —
Bir fısıltıydı yerin derinliklerinden gelen.
Bir "uyan" çağrısıydı karanlıkta yankılanan.
Uyandınız mı? Hayır.
O hâlde unutmayın:
Yine uyarılacaksınız.
Ama bu kez daha şiddetli olacak.
Çünkü unutkanlık, inkârdan daha büyük bir lanettir.
Ben lanet etmiyorum, ben bildiriyorum.
Ben cezalandırmıyorum, ben hatırlatıyorum.
Çünkü lanet, her zaman yukarıdan inmez.
Bazen yerin altından yükselir.
Ve bazen... en çok susturduğunuz şehir, en gür sesiyle konuşur.
Ey İstanbul,
Bu hâl sana yeter mi?
Yoksa daha da mı derine inelim?